DÜNYA

20 Meşhur Tablo ve Gerçek Hikayeleri

Bazı tabloları öteki milyonlarcasına gore daha oldukça görüyoruz. Bir halde popüler kültürde yer ediniyorlar ve filmlerde, dizilerde sık sık karşımıza çıkıyorlar. Peki gerçek hikayeleri neler?

Sanat, bir çok süre eleştirel gözle okunabilen bir şey. Kimi zaman bir fotoğraf binlerce kelimeye, yüzlerce paragrafa karşılık olabiliyor. Meşhur tablolar ilk bakışta gösterdiklerinden oldukça daha derin anlamlar barındırabiliyor.

Sadece kimi süre tarihsel bilgimizin yetersizliği, kimi süre sanatçıyı tanımama şeklinde sebeplerle tabloların derin anlamlarını kaçırabiliyoruz. Gelin bu haberimizde meşhur tablolara ve taşıdıkları anlamlara bakalım.

Meşhur tablolar ve hikayeleri:

Leanardo Da Vinci’nin artık hepimizin tanımış olduğu eseri: Mona Lisa

mona lisa

  • Sanatçı: Leonardo da Vinci
  • Yılı: 1503-1507 / 1519
  • Sergilendiği yer: Louvre Müzesi, Paris

Hakkında en fazla yazılan, çizilen, söylenen, konuşulan, parodi meydana getirilen sanat eserlerinden biri… Mona Lisa. Üstelik Mona Lisa diye biri olmamasına karşın. İtalyan Rönesansı’nın baş yapıtı olarak değerlendirilen Mona Lisa tablosundaki kadının kim olduğu bilinmiyor. Genel kanı, varlıklı bir İtalyan olan Francesco del Giocondo’nun karısı Lisa Gherardini olduğu ve eşinin siparişi üstüne resmin yapıldığı yönünde. Dünyanın en pahalı tablolarından olan Mona Lisa, 1962’de dünyanın en yüksek sigorta değerine haiz sanat eseri olma unvanıyla Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi.

Dikkatli bakarsanız Mona Lisa’nın kaşları olmadığını görmüş olacaksınız. Bu mevzu sanat dünyasında değişik yorumlara neden olmuş. Kimileri devrin yüksek kesim modasının bu şekilde bulunduğunu öne sürerken kimileri tablonun yarım kalmış olmasına yoruyor. Paris’teki Louvre Müzesi’nde sergilenen Mona Lisa, genel algının aksine oldukça ufak bir tablo. Tablo, herhangi bir zarar gelmemesi için kurşun geçirmez camla kaplı şekilde sergileniyor.

Mona Lisa 1911 senesinde Louvre Müzesi’nden çalınmış. Tablonun çalınmasıyla üzüntüye boğulan binlerce insan Louvre’a akın edip tablonun yerinde oluşan boşluğa çiçekler, notlar vs. bırakmış. Daha ilkin Louvre’dan çalınan eserleri satın almış olduğu tespit edilen Pablo Picasso da Mona Lisa’nın çalınması olayıyla ilgili sorgulanmış!

Bir şaşkınlığın betimlenmesi: The Last Supper (Son Akşam Yemeği)

akşam

  • Sanatçı: Leonardo da Vinci
  • Yılı: 1495–1498
  • Sergilendiği yer: Santa Maria delle Grazie Kilisesi, Milano

Batı dünyasının en aşina olunan tablolarından kabul edilen Son Akşam Yemeği, 15. yüzyıl sonlarına doğru Leonardo da Vinci tarafınca meydana getirilen bir fotoğraf. İncil’de anlatıldığı şekliyle Hz. İsa ve 12 havarisinin son akşam yemeğinin resmedildiği eserde, Hz. İsa’nın havarilerden birinin ona ihanet edeceğini açıkladığında yaşanmış olan şaşkınlık betimleniyor. Son Akşam Yemeği, da Vinci tarafınca kilisenin duvarına direkt olarak resmedildiği için herhangi bir yere taşınması mümkün değil ve fotoğraf oldukça büyük.

Yapıldığı dönem için oldukça sıra dışıydı: The Birth of Venus (Venüs’ün Doğuşu)

venüs

  • Sanatçı: Sandro Botticelli
  • Yılı: 1484–1486
  • Sergilendiği yer: Uffizi Galerisi, Floransa

Gene en aşina olunan tablolardan birinden bahsedeceğiz; Botticelli’nin Venüs’ün Doğuşu tablosu. Venüs’ün Doğuşu, Roma mitolojisinde güzellik, doğurganlık ve aşk tanrıçası olan Venüs’ü tasvir ediyor.

Yapıldığı dönemde Venüs’ün Doğuşu oldukça olağan dışı bir eserdi zira Orta Çağ sanat dünyasında Hıristiyanlık tesirleri hakimdi ve çıplaklık, eserlerde kendine nadiren yer bulurdu. Sadece hümanizm akımının ortaya çıkışıyla Antik Roma mitlerine duyulan ilgi tekrardan alevlendi ve böylece çıplaklık içeren tablolar yaygınlaştı.

Tabloda tanrıça Venüs’ü tıpkı mitolojide geçmiş olduğu şeklinde bir deniz kabuğunun içinden doğarken görüyoruz. Aslına bakarsak tablodaki tek üstün varlık Venüs değil. Venüs’ün sol tarafında, deniz köpüğüne üfleyerek Venüs’ün doğmasını elde eden batı rüzgarı tanrısı Zephyros ve sağ tarafında da kıyıya adım atan Venüs’ü örtmek suretiyle yaklaşan nemf (mitolojide su perisi) var.

Bir akıl hastanesinin penceresinden bakıyoruz: The Starry Night (Yıldızlı Gece)

starry

  • Sanatçı: Vincent van Gogh
  • Yılı: 1889
  • Sergilendiği yer: Çağdaş Sanat Müzesi, New York

Yıldızlı Gece tablosunu bilmeyen yoktur herhalde. Zira günümüzde çoraplardan çantalara tişörtlerden kahve kupalarına kadar neredeyse her şeyin üzerine basılıp satılan, dolayısıyla muhtemelen van Gogh’u mezarında fır fır döndüren tablo bu.

Tablo, ressamın tedavi görmüş olduğu akıl hastanesinin penceresinden görünen bir köyün gün doğumundan azca önceki görünüşünü tasvir eder.

Hakkında en oldukça konuşulan ve kıymet verilen tablolardan kabul edilen Yıldızlı Gece, sanatçı tarafınca başka bir ressama yazdığı mektupta ‘başarısızlık’ olarak vasıflandırılmış. İronik, değil mi?

Hemen hemen bitmeden satın alınmış: The Kiss (Öpücük)

  • Sanatçı: Gustav Klimt
  • Yılı: 1908
  • Sergilendiği yer: Belvedere Sarayı, Viyana

Avusturyalı ressam Gustav Klimt tarafınca meydana getirilen Öpücük tablosu, ressamın öteki tablolarında da sıkça işlediği sevgi, yakınlık ve cinsellik temalarını içeriyor.

Klimt’in en meşhur tablosu olan Öpücük, sanatçının benzer altın tarzında tablolar yapmış olduğu “Altın Çağı” döneminden bir yaratı. Klimt’in altın kullanma ilhamı muhtemelen Bizans mozaiklerini görmüş olduğu İtalya seyahati esnasında geldi. 

Tabloda, bir çiçek tarlasında sarılmış bir çift görüyoruz. Adam kadına doğru eğilirken kadın birazcık sonrasında yüzüne konacak öpücüğü bekliyor. Süsleme açısından baktığımızda erkek figür kare ve dikdörtgen şekillerle resmedilirken kadında yumuşak çizgiler ve çiçekli desenler kullanılmış. Dünyevi şeylerden arınmış ve adeta mukaddes bir boyuta geçmiş şeklinde duran çifti altın bir hale çevreliyor.

Öpücük tablosundaki kadının kim olduğuna dair değişik tahminler var. Kimileri Klimt’in ömürlük partneri Emilie Flöge bulunduğunu söyler. Tablo 1908’de ilk kez sergilendiğinde (tablo hemen hemen eksikleri olan olmasına karşın) Avusturya’daki bir sanat galerisi tarafınca satın alındı. Günümüzde Viyana’daki Belvedere Sarayı’nda sergileniyor.

Pek oldukça gizli saklı anlamla dolu: The Persistence of Memory (Belleğin Azmi)

hafıza

  • Sanatçı: Salvador Dalí
  • Yılı: 1931
  • Sergilendiği yer: Çağdaş Sanat Müzesi, New York

Sürrealizm akımının en meşhur eserlerinden olan Belleğin Azmi, İspanyol ressam Dalí tarafınca yapılmış oldu. Popüler kültürde sıkça atıfta bulunulan bu tablo kimi süre Belleğin Azmi kimi süre Eriyen Saatler olarak geçer.

Bakar bakmaz gizli saklı anlamlarla dolu olduğu kolayca anlaşılan Belleğin Azmi tablosunda ortadaki figürün Dali’nin self portresi olduğu düşünülüyor. Acayip şekilli figürün üstünde erimiş şeklinde duran bir saatin benzerlerini ölü ağacın branşında ve ağacın altındaki dikdörtgenimsi yerde de görüyoruz. Karınca ve sinekler, ölmüş de çürüyen bir canlıymış şeklinde saatlerin etrafına akın ediyor. Dakik ve metalik nesneler olan saatleri organik ve yok olabilir şekilde sunan Dali, bir çeşit çelişki oluşturuyor. Bu saatler uzay ve dönemin somut sembolü. Tablodaki şeklinde ‘erimeleri’, insanlığın durağan evrensel seviye algısının nasıl çöktüğünü ifade ediyor.

Kendisi şeklinde hikayesi de ürkütücü: Saturn Devouring his Son (Çocuklarını Yiyen Satürn)

satürn

  • Sanatçı: Francisco Goya
  • Yılı: 1819-1823
  • Sergilendiği yer: Prado Müzesi, Madrid

Görünce insanı dehşete düşüren Çocuklarını Yiyen Satürn tablosunun ortaya çıkma hikayesi de minimum kendisi kadar ürkütücü. İspanyol ressam Francisco Goya, zamanında evinin duvarlarındaki sıvaların üzerine Kara Resimler adlı bir fotoğraf serisi çizmiş. Çocuklarını Yiyen Satürn de o tablolardan biri. Goya’nın ölümünün üstüne resimler tuvale aktarılmış ve o günden beri Madrid’deki Prado Müzesi’nde sergileniyor.

İnsan her gün bakacağı duvarlara neden bu biçim resimler çizmek ister ki?

Çocuklarını Yiyen Satürn tablosundaki adam, Roma mitolojisinde geçen ve evlatlarından birinin kendisini devireceğine inanan tanrı Satürn. Mitolojik anlatıya gore Satürn, bu korkusu yüzünden çocuklarını doğar doğmaz yemiş. Tabloda da çocuklardan birini yediği ana şahitlik ediyoruz.

Hikayesi mevzusunda düşünce birliği yok: Primavera

primavera

  • Sanatçı: Sandro Botticelli
  • Yılı: 1470’lerin sonu, 1480’lerin başı
  • Sergilendiği yer: Uffizi Galerisi, Floransa

Sanat eleştirmenlerinin “hakkında en fazla konuşulan, en tartışmalı tablolardan” söylediği Primavera tablosu, Venüs’ün Doğuşu tablosu şeklinde Botticelli’ye ilişik. Botticelli, 14-17. yy içinde Floransa’da yaşayan meşhur ve kuvvetli olan Medici ailesi için çalışan bir ressamdı. Dolayısıyla Primavera tablosunun Medici ailesinden birilerinin eşiyle olan evliliği için yapıldığına dair düşünceler var. Tabloyu tartışmalı kılan şey, hikayesi mevzusunda düşünce birliğine varılamaması. Tabloda klasik mitolojiden aşina olduğumuz bir grup figür resmediliyor sadece bu figürleri bir araya getiren şeyin ne olduğu, neden orada oldukları bilinmiyor.

Tabloya baktığımızda, ortada Roma tanrıçası Venüs’ü görüyoruz. Venüs’ün tabloda olması, o zamanlar Floransa’da klasiklere duyulan ilgiyle ilgili. Venüs’ün arkasında gözleri bağlı şekilde (Venüs’ün oğlu) aşk tanrısı Cupid’i görüyoruz. Cupid’in altındaki ağacın Venüs’ü korurcasına kemer biçimli bulunduğunu farkına varacaksınız. Bu, tanrıçanın tablodaki ayrıcalıklı konumunu ifade ediyor.

En sol tarafta Mayıs ayı tanrısı Merkür, kış bulutlarını uzaklaştırmak için bir sopa taşıyor. Merkür’ü kanatlı sandaletlerinden tanımak da mümkün. Onun sağında, Üç Güzeller (Three Graces) yer ediniyor. Bu üç kadın mitolojide bekaret, güzellik ve sevgi olmak suretiyle üç dişi erdemi temsil ediyor. Cupid’in okunu Üç Güzeller’e yöneltmiş olması, evlilik fikrini güçlendiriyor.

Sağ tarafta aralarında batı rüzgarı tanrısı Zephyrus ile tuttuğu Chloris adlı nemf (su perisi) bulunan bir başka grup var. Zephyrus Chloris ile evlendikten sonrasında bahar tanrıçası Flora’ya dönüşüyor. Burada Flora’yı elbisesinin eteklerine toplamış olduğu çiçekleri serpiştirirken görüyoruz. Bu, hem doğurganlığı hem de baharı temsil ediyor. Tüm şekilde ele aldığımızda, Primavera barındırdığı tanrılar/tanrıçalar ve anlattıklarıyla hakkaten de evlilik üstüne yapılmış bir tablo şeklinde görünüyor. 

Kurtarılamayan kazazedeler: The Raft of Medusa (Medusa’nın Salı)

medusa

  • Sanatçı: Théodore Géricault
  • Yılı: 1818-1819
  • Sergilendiği yer: Louvre Müzesi, Paris

Géricault’nun 27 yaşlarında tamamladığı Medusa’nın Salı, Fransız Romantizm akımının en mühim eserlerinden biridir. Tablonun adını duyunca aklınıza Yunan mitolojisindeki yılan saçlı figür gelmiş olabilir fakat bu tablodaki başka bir Medusa.

Afrika açıklarında yol alan bir Fransız donanma gemisi olan Medusa, 2 Temmuz 1816 tarihinde Moritanya’da kıyıya oturdu. Üç günlük kurtarma çabalarının peşinden tayfa ve yolcular geminin altı ufak sandalıyla kurtulmaya çalıştı. Sadece 400 kişiyle yola çıkmış olan vapur, bir tek 250 kişiyi kurtarabilecek kapasitede sandala sahipti. Netice olarak, 146 erkek ve 1 kadın ağaçtan yapılmış bir sala bindi.

Bir tek bir paket bisküvi, iki fıçı su, birkaç fıçı şarap olan salda insanoğlu 13 gün süresince cehennemi yaşadı. Şartların güçlüğü, saldakilerin sıkça kavga etmesine; kimilerinin denize atılmasına kimilerinin kendini denize atmasına ya da canlı canlı yenmelerine sebep oldu.

Nihayet saldakiler kurtarıldığında bir tek on beş şahıs kalmıştı. Bu vaka, kazazedeleri kurtarma anlamında hükümetin yeterince süratli hareket etmediği nedeni öne sürülerek büyük yankı buldu.

X-ray’den geçirilen tablo: La Vie (Yaşam)

hayat

  • Sanatçı: Pablo Picasso
  • Yılı: 1903
  • Sergilendiği yer: Cleveland Sanat Müzesi, Cleveland

Picasso’nun büyük seviyede mavi tonların hakim olduğu resimler yapmış olduğu Mavi Dönem’ine ilişik Yaşam tablosu, kollarında bebeğini tutan bir annenin karşısında duran çıplak bir çifti resmediyor. Stüdyo olduğu her halinden belli olan mekanda resmin içinde iki fotoğraf görüyoruz. Üsttekinde birbirine sarılmış çıplak bir çift, alttakinde yalnız başına çıplak biri var.

Sanat uzmanları tarafınca üstüne epeyce çalışılan ve hatta X-ray’den geçirilen bu tablo hakkında kati olarak malum bir şey var: Picasso’nun difteriden ölen kız kardeşinden esin alan Last Moments (Son Anlamış olur) tablosunun üstüne yapılmış olması.

X-ray’ler, tablodaki erkek figürün aslen self-portre bulunduğunu da ortaya koyuyor. Sadece çok açık ki Picasso karar değiştirip erkek figürü arkadaşı Carlos Casagemas olacak şekilde güncellemiş. Casegamas, 1901’de intihar ederek hayatına son vermiş biri. Bu ağlatısal Picasso’yu öyleki etkilemiş ki Casagemas’ın Ölümü ve Casagemas’ı Gömmek adlı iki tablo daha yapmış. Casagemas, gönlünü karşılık alamadığı birine kaptırmıştı. Germaine adlı bu kadını öldürmek suretiyle kafasına tabanca dayayan Casagemas, silahı son anda çevirip kendini vurarak intihar etmiş. Casagemas’ın yaşamış olduğu ve onu ölüme sürükleyen tarifsiz acı, Yaşam tablosunun ilhamı olmuş. Çıplak insanın tarafındaki kadın büyük olasılıkla Germaine. Göz teması olmamasına karşın o yöne doğru işaret etmiş olduğu şahıs muhtemelen asla var olmayacak anne ve bebek…

Wyeth’in esin perisi: Christina’s World (Christina’nın Dünyası)

christina'nın dünyası

  • Sanatçı: Andrew Wyeth
  • Yılı: 1948
  • Sergilendiği yer: New York Çağdaş Sanat Müzesi

Christina’nın Dünyası, doğumundan 70 yıl sonrasında dahi sanat severleri büyülemeye devam ediyor. Tabloda yerde oturur şeklinde duran ve yüzünü göremediğimiz kadın, sanatçı Andrew Wyeth’in komşusu ve esin perisi olan Anna Christina Olson.

Olson’ın sanatçının esin perisi bulunduğunu söylememizin sebebi, Wyeth’in üç öteki tablosunda daha kadını görmemiz. Olson gençken kaslarını etkileyen bir hastalığa yakalanmış. Bu yüzden adım atma yetisini yitirmiş. Engelli sandalyesi kullanmayı da reddeden kadın, tıpkı tabloda görüldüğü şeklinde sürünerek hareket ediyormuş.

forrest gumpu

Yazlık evinin penceresinden dışarı bakarken kimi süre tarlalarda sürüklenen komşusunu gören Wyeth, tablonun ilhamını buradan bulmuş. Tom Hanks’in meşhur filmi Forrest Gump’ı izlediyseniz, Jenny’nin bir sahnede eve döndüğünde kendini yere atıp Olson’ın pozunu tersten verdiğini farkına varmış olabilirsiniz.

15. yüzyılda varlıklı bir çift: Arnolfini Portrait (Arnolfini’nin Evlenmesi)

arnolfini

  • Sanatçı: Jan van Eyck
  • Yılı: 1434
  • Sergilendiği yer: National Gallery, Londra

Hollandalı üstat Jan van Eyck tarafınca meydana getirilen bu resimdeki şık giysili çiftin Brugge’de yaşayan zengin İtalyan Giovanni di Nicolao di Arnolfini ile eşi Costanza Trenta olduğu düşünülüyor. 

Evlerinde el ele tutuşmuş bu çift ve bulundukları ortam, 15. yüzyıl evlilik rollerini simgeliyor. Tahmin edeceğiniz suretiyle 15. yüzyıl erkeklerin işe gidip para kazanılmış olduğu, kadınların bir tek evle ilgili sorumluluklarla meşgul olduğu bir dönemdi. Çiftin giydirilmiş olduğu giysiler de toplumsal statülerini ve zenginliklerini yansıtıyor. O zamanlarda kürk, oldukça lüks bir şeydi ve yasalar bir tek yüksek kesimin kullanmasına izin veriyordu.

Van Eyck, tabloya dahil etmiş olduğu ufak fakat etkili detaylarla (çiftin bileklerine taktığı birbirinin aynısı altın ve gümüş bileklikler, kadının duvağının etrafındaki detaylı işlemeler, pencere kenarındaki pahalı portakallar) kuvvetli mesajlar veriyor. Tüm bu detaylar, çiftin bir tek varlıklı değil bununla beraber paralarını bu şekilde bir sanat eserine harcamaya karar verecek kadar eğitimli bulunduğunu gösteriyor.

Wood’u meşhur icra eden o tablo: American Gothic (Amerikan Gotiği)

amerikan gotiği

  • Sanatçı: Grant Wood
  • Yılı: 1930
  • Sergilendiği yer: Şikago Sanat Enstitüsü, Şikago

Bu tabloyu daha ilkin görmüş olabilirsiniz şu sebeple en meşhur Amerikan tablolarından biri. Grant Wood bu tablonun ilhamını ufak ahşap bir çiftlik evi gördüğünde bulmuş. Uzun seneler ilhamı Avrupa’da arayan sanatçı Grant Wood, kendisini üne kavuşturacak tablonun fikrini eve döndüğünde bulabilmiş. Amerikan Gotiği, Büyük Bunalım döneminde (1929-39 yılları aralığında yaşanmış olan ve dünyanın tanık olduğu en fena ekonomik çöküş) ziraatçi olmanın nasıl bir şey bulunduğunu betimliyor. Yaygın kanının aksine resimdekiler karı-koca değil; baba ve kız.

En bilinenlerden biri daha: Girl with a Pearl Earring (İnci Küpeli Kız)

inci küpeli kız

  • Sanatçı: Johannes Vermeer
  • Yılı: 1665
  • Sergilendiği yer: Mauritshuis, Hague

Vermeer’in İnci Küpeli Kız tablosu oldukça popüler ve sıkça karşımıza çıkan tablolardan biri. Tablodaki genç kadının kim olduğuna dair net bir bilgimiz yok. Sanatçının kızı ya da sevgilisi olduğu öne sürülüyor fakat kati olarak bilinmiyor.

Aslına bakarsak tabloda mühim olan kişinin kim olduğu da değil. Karanlık ve bulanık bir arka plana haiz olan tabloda ilk bakışta dikkati çeken şey modelin bakışları, ifadesi, yüz hatları. Modelin yüzünü yumuşak şekilde tasvir eden Vermeer’in figür oluşturmak için çizgilerden ziyade ışıktan faydalandığını görüyoruz. Aynı şekilde genç kadının dudaklarında ve küpesinde gördüğümüz yansımalar, değişik yüzeylerde ışığın etkilerini göstermek için yapılmış. Dolayısıyla İnci Küpeli Kız, resmedilen kişinin kimliği değil sanatçının yetkinliğini göstermesi açısından ehemmiyet taşıyor.

Doğayı mükemmel bir halde yansıtan: Ophelia

ophelia

  • Sanatçı: Sir John Everett Millais
  • Yılı: 1851-52
  • Sergilendiği yer: Tate Britain, Londra

Britanyalı ressam Sir John Everett Millais tarafınca meydana getirilen bu tablo, William Shakespeare’in Hamlet oyunundaki Ophelia karakterini Danimarka’daki bir nehirde boğulmadan ilkin şarkı söylerken tasvir ediyor.

Bu tablo, doğayı olduğu şeklinde aktarabilme mevzusundaki başarısı; güzelliği ve Salvador Dali, Peter Blake, John William Waterhouse şeklinde birçok ressamı etkilemesi açılarından mühim.

ABD tarihinin en büyük sanat eseri hırsızlığına kurban gitmiş: The Storm on the Sea of Galilee (Celile Denizi’nde Fırtına)

celile denizi

  • Sanatçı: Rembrandt van Rijn
  • Yılı: 1633
  • Sergilendiği yer: Yitik

Celile Denizi’nde Fırtına tablosu birçok açıdan garip bir tablo. Rembrandt’ın deniz manzarası resmettiği tek tablosu olma özelliğine haiz olan bu tablo, 1990 senesinde sırra kadem bastı. Bu sebeple ABD’de sergilendiği Isabella Stewart Gardner Müzesi’nden çalındı. Rembrandt’ın meşhur tablosuyla beraber 12 tane daha yaratı çalınmıştı. Vaka, ABD tarihindeki en büyük sanat eseri hırsızlığı olarak kaydedildi.

Bu meşhur tablo, İncil’de geçen, Hz. İsa’nın Celile Denizi’nde yaşanmış olan bir fırtınayı dindirme öyküsünü kitapta anlatıldığı şeklinde betimliyor.

Vincent van Gogh’un otoportresi: Self-Portrait with Bandaged Ear (Bandajlı Kulak ile Otoportre)

Bandajlı Kulak ile Otoportre

  • Sanatçı: Vincent van Gogh
  • Yılı: 1889
  • Sergilendiği yer: Courtauld Galerisi, Londra

Vincent van Gogh’un kendi sol kulağını kestiğini duymuşsunuzdur. Bu tabloda da ressamın kendi stüdyosunda otoportresini betimliyor. Sadece dikkat ederseniz tabloda van Gogh’un sol kulağının değil sağ kulağının sarılı bulunduğunu görmüş olacaksınız. Bu, sanatçının çizim yaparken bakmış olduğu aynadaki yansımasının tersine dönmesiyle ilgili.

Sertlik ve kaosu aktaran: Guernica

guernica

  • Sanatçı: Pablo Picasso
  • Yılı: 1937
  • Sergilendiği yer: Kraliçe Sofia Ulusal Sanat Müzesi, Madrid

Sanat eleştirmenleri tarafınca tarihin en çarpıcı savaş karşıtı tablolarından biri olarak değerlendirilen Guernica, Picasso’nun en meşhur tablololarından biri. Picasso, Guernica’yı Nazi Almanyası ve İtalyan Faşizmi’nin İspanya’daki Guernica şehrini bombalaması üstüne yapmış oldu. Siyah, beyaz ve gri renklerle oluşturulan tablo, sertlik ve kaosun insanlara ve hayvanlara yaşattığı tanım edilmez acıyı gözler önüne seriyor.

‘Tabiat ananın içinden bir feryat hissettim’: The Scream (Feryat)

çığlık

  • Sanatçı: Edvard Munch
  • Yılı: 1893
  • Sergilendiği yer: Munch Müzesi, Oslo

Yaygın malum adıyla Feryat tablosu, çağdaş yaşamın yarattığı aşırı baskıya en ilkel tepkimiz olarak yorumlanır. Norveçli ressam Edvard Munch, tablonun öyküsünü şu sözlerle ifade ediyor:
“Bir akşam yolda yürüyordum. Bir yanımda kent diğeri yanımda fiyortlar vardı. Bitkin ve halsiz hissediyordum. Durdum ve fiyortlara doğru baktım. Güneş batarken bulutların rengi kan kırmızısına dönüyordu. O an tabiat ananın içinden bir feryat hissettim. Sanki o çığlığı hakkaten duymuştum. Bu resmi çizdim, bulutları da gerçek kan şeklinde çizdim.”

Bu meşhur tablo da 1994 senesinde sergilendiği sanat galerisinden çalınmış sadece sonrasında bulunmuş. Darısı Rembrand’ın Celile Denizi’nde Fırtına tablosunun başına.

Tarihin en pahalı tablosu: Salvator Mundi

salvator mundi

  • Sanatçı: Leonardo da Vinci
  • Yılı: 1500
  • Sergilendiği yer: Hiçbir yer

‘Saviour of the World’ (Dünyanın Kurtarıcısı) ifadesinin Latincesi olan Salvator Mundi tablosuyla ilgili pek oldukça garip detay var. Ilk olarak, tablonun 2017’de 450 milyon dolara satılarak tarihin en pahalı tablosu haline geldiğini izah edelim. Tabloyu Leonardo da Vinci’nin yapmış olduğu düşünülüyor sadece sanat dünyasında Salvator Mundi’nin Leonardeschi (Leonardo da Vinci etkisiyle çalışan bir grup ressam) tarafınca yapıldığını düşünenlerin sayısı da küçümsenemeyecek kadar oldukça.

Tablonun 2018’de Louvre Abu Dhabi’de sergilenmeye başlanması planlanıyordu sadece açılış iptal edildi. Şu an Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed bin Selman’a ilişik olan tablonun tam olarak nerede olduğu bilinmiyor. 2019’da çıkan bir haber, Muhammed bin Selman’ın lüks yatında saklandığını ve Al-Ula’da açılacak sanat merkezi için bekletildiğini öne sürmüştü. Gene 2019’dan bir habere gore tablo İsviçre’deki bir depoda olabilir. Tabloda Hz. İsa, sağ eliyle haç işareti yapmış olup sol elinde Dünyanın Kurtarıcısı rolünü simgeleyen gökküreyi tutuyor.



İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı

Please allow ads on our site

Looks like you're using an ad blocker. We rely on advertising to help fund our site.