İz Bırakan Meşhur Kadın Portreleri ve Hikayeleri

Sanatın her dalı kendince birçok zorluğa haiz. Doğal ki ressamlık da bu durumdan payını alıyor. Bazı eserlerin ortaya çıkması günler hatta aylar sürebiliyor. Fakat karşılığında elde ettikleri ün ve popülerlik de buna eş kıymet oluyor.

Fakat bazı eserler üstünden seneler geçse bile kendisi hakkında konuşturmaya devam edebiliyor. Kadın portreleri ise bu mevzuya oldukça iyi bir örnek. Bu yazımızda sanat tarihinde adından çoğunlukla bahsettiren meşhur kadın portrelerini bir sıralama haline getirdik.

Tarihte iz bırakan meşhur kadın portreleri:

Mitolojik temasıyla: Birth of Venus

Sandro Botticelli’nin Birth of Venus (Venüs’ün Doğuşu) eseri yaratılan en ikonik ve kendine özgü kadın portrelerinden biri olarak kabul ediliyor. Mitolojik bir temayı ele alan yapıt, tanrıça Venüs’ün doğumundan sonrasında bir deniz kabuğunun üstünde kıyıya vardığı zamanı tasvir ediyor. Sol tarafında rüzgar tanrısı Zephyr nefesiyle esintiler yaratıp kendisine yardım ederken sağ tarafında üç ufak Yunan tanrıçasından önde gelen Bahar Hora’sı ise karaya çıktığında Venüs’ün üstünü örtmek için bekliyor.

Tarihin en gizemli tablolarından önde gelen: Mona Lisa

Rönesans temasını en ince ayrıntısına kadar yansıtmayı başaran Mona Lisa, tarihteki en meşhur kadın tablolarından bir tanesi. 1506’da Leonardo Da Vinci tarafınca meydana getirilen bu yapıt, Francesco del Giocondo isminde bir asilzade ile evli olan Lisa Gherardini adlı bir kadına ilişik. Eserlerinde tabiat ve insan arasındaki ilişkiyi yansıtmayı seven Da Vinci, aynı temayı Mona Lisa üstünde de uygulayıp saçlarının dalgalanmasını nehirler ve dağlar ile oldukça naturel bir halde birleşmesini elde etmiş. Mona Lisa’nin gizemli bakışı ve gülümsemesi ise onu bu kadar meşhur meydana getiren ve üzerine konuşulmasını elde eden detaylardan bir tanesi.

Hollanda’nın Mona Lisa’sı: Girl With a Pearl Earring

Hollanda’nın en meşhur sanat eserlerinden biri, güzel aydınlatması ve ince hatlarıyla malum Girl With a Pearl Earring portresidir. Tablonun ünü Hollanda dahil olmak suretiyle dünya üstünde o denli fazlaca yayılmıştı ki bu durum eserin “Hollanda’nın Mona Lisa’sı” şeklinde birçok değişik isimde anılmasını sağlamış oldu. Fakat 20. yüzyılın sonlarında doğru küpelerin tanınması ve popüler olması sebebiyle İnci küpeli Kız olarak isimlendirildi.

Kadın portrelerinin değişimi: Portrait of Dora Maar

1938 senesinde Picasso, kadın portre temasında dönüm noktası olarak kabul edilen ve kadınların nasıl tasvir edileceği mevzusunda bir değişiklik yaratacak olan Dora Maar’ın portresini yapmış oldu. Bu portreyi yaparken de Yugoslavyalı bir fotoğrafçı olan Dora Markovic’i modeli olarak kullandı. İkili tanıştığında ortaya çıkacak olan portrenin bu denli büyük olacağını kim tahmin edebilirdi ki? Dora’nın sandalyede otururken verdiği poz bilhassa yüz kısmında ortaya çıkıyor. Picasso’nun çalışmalarındaki en ayırt edici özelliklerinden önde gelen önden ve profilden görünen bir görünüm bu tablo da oldukça net bir halde ortada. İzleyiciye eserin her açısından bir görünüm sunarak gerçekçiliği de elinde tutmayı başarıyor.

Bir annenin portresi: Whistler’s Mother

James McNeill Whistler’ın günümüzde popülerliği ile en kolay tanınan portrelerinden önde gelen Whistler’s Mother, hakkaten kendi annesini model olarak kullanıp ortaya çıkardığı bir yapıt. Eserin amacı ise oturan kişiyi bir anne edasıyla tasvir etmekti. Eserde çoğunlukla kullandığı gri ve siyahın tonları yansıtılmak istenen havayı fazlaca daha iyi bir halde veriyor. Anası Anna McNeill Whistler, portrenin yapıldığı sıralarda 60’lı yaşlarının sonundaydı ve modellik için devamlı ayakta durmak fazlaca yorucu olduğundan kendisi otururken resmedildi.

Bir gezinti teması: Woman With a Parasol

Woman With a Parasol (Şemsiyeli Kadın), Argenteuil’in rüzgarlı bir gününde karısını ve oğlunu çayırda yürürken canlandırıyor. Bununla beraber gezinti temasını da yansıtan portre Claude Monet’in tipik izlenim tarzını güzel bir halde örneklendiriyor. Resmin spontane havası açık havada boyanılmış olabileceğini düşündürüyor. Resmin yapıldığı zamandan ortalama 10 yıl sonrasında Monet bir sonraki karısının kızı Suzanne Monet’i kullanarak iki değişik esere daha imza attı.

Bir zamanlar ikindi çayı içmek varlık göstergesiydi: The Cup of Tea

1800’lü yıllarda ikindi çayı içmek daha zengin kadınların rutini olan bir etkinlikti. Marry Cassat ise 1881’de The Cup of Tea (Çay Fincanı) resmini, gündelik yaşamı olduğu şeklinde tasvir etme arzusunun bir örneği olarak yapmış oldu. Ailesinin geri kalanıyla ayrı düşse de Cassat, ileriki zamanlarda kız kardeşi Lydia’yı birçok eserinde model olarak kullanmaya devam etti. Cassat’ın eserleri çoğu zaman parlak fırça darbelerini ve zıt renkleri ile göze çarpıyordu. Kullandığı bu detaylar ise eserine kendi izlenimini katıyordu.

Cesurca meydana getirilen bir portre: The Portrait of Madame X

The Portrait of Madame X (Madam X’in Portresi), kendi zamanında münakaşaya neden olan eserlerinden bir tanesi. Zira eserde öne çıkan pozun cinsel açıdan oldukça kışkırtıcı olduğu öne sürülmüştü. Bu durumu onaylayan şahıs sayısı ise bir fazlaca çoktu. John Singer Sergent, başı profil şeklinde boyarken vücudu oldukça yürekli bir halde ön plana çıkacak bir şekilde boyadı. Modelde kullanılan siyah saten elbise ise etkileyiciliği hem gizleyen hem de öne çıkartan bir detay olmuştu.

İtalyan Rönesansının sanata yansıması: The Crystal Ball

John William Waterhouse, İtalyan Rönesansının da bir tesiri ile beraber 1902 senesinde The Crystal Ball (Kristal Küre) eserini yapmış oldu ve aynı yıl yapıt Kraliyet Akademisi’nde sergilendi. Eserde yatay ve dikey çizgilerin birbirleriyle uyumlu bir şekilde kullanılması ön plana çıkarken, Gotik dönemle karşılaştırdığımızda bu devrin mimarisinde kullanılan duvar kemerleri farkını gösteriyor.

Renklerin dansı: Woman with a Fan

Renk paletinin dolgun kullanımıyla ön plana çıkan Woman With a Fan (Yelpazeli Kadın), Gustav Klimt tarafınca meydana getirilen bir yapıt. ‘Renklerin Coşkusu’ olarak da malum bu yapıt, ahşap baskı estetiğini başarıya ulaşmış bir halde temsil ediyor ve Japon temasının çoğunu da yansıtıyor. Sanatçının sanat yolculuğunun ne noktalara geldiğini muhteşem bir halde temsil eden fotoğraf, dekoratif ve ince dokunuşlara da çoğunlukla yer veriyor.