Toplumsal Medyada İyice Görünür Olan Akran Zorbalığı

Bir sertlik biçimi olan akran zorbalığı, son yıllarda iyice artmaya başladı. Bilhassa yakın zamanlarda toplumsal medyada birbirlerini döven ergenlerin videoları oldukça fazla dolaşıma girdi. Peki akran zorbalığı neden olur ve nasıl önlenebilir?
Akran zorbalığı, evlatların ve gençlerin bilimsel niteliği olan başarılarını maalesef negatif etkileyen bir durumdur. Diktatörlük, kuvvetli olan birinin kendinden daha zayıf, sessiz yada içe kapanık görmüş olduğu birine ruhsal, fizyolojik yada sözlü olarak fena davranışlar uygulaması anlamına geliyor. Bu durum, ilkokuldan liseye hatta kimi zaman üniversiteye kadar görülebiliyor.
Ceberrüt kişinin amacı, yavaş yavaş kurbanı üstünde egemenlik oluşturmak diyebiliriz; ki kurban şahıs de zaman içinde yılmaya başladığı için ceberrüt kişiler amacına ulaşmış oluyor. O vakit gelin, durumun ciddiyetine beraber bir bakalım.
Okullarda son derslik öğrencilerinin, kendilerinden daha alt sınıfta olan kişilere diktatörlük yaptıklarını söyleyebiliriz.
Hatta bu durum, mağdurun kendi yaşıtları içinde dışlanıp dalga mevzusu olmasına bile neden oluyor. Bundan dolayı öteki öğrenciler, onun sürekli olarak başka biri tarafınca ezildiğini görünce bu kişinin eylemsiz, işe yaramaz ve ezik biri bulunduğunu düşünüyorlar.
Sözgelişi diyelim 12. sınıfta olan bir genç, şişman ve gözlüklü lise 1. derslik öğrencisinin sınıfına gelip ona her insanın gözü önünde ‘’şişko, dört göz’’ şeklinde lakaplar takıyorsa, bu minik olan çocuğun zorbalığa maruz kalmış olduğu anlamına geliyor. Bir ihtimal sizler de kendi lise dönemlerinizde bu şekilde bir şeyi yaşamış yada tanık olmuş olabilirsiniz.
Zorbalar genel anlamda sözlü olarak karşılarındaki kişiye zarar vermek istediklerinde o kişiye lakap takma, tehdit etme, kışkırtma, dedikodu yayma, alay etme şeklinde davranışlar gösteriyorlar.
Kimi zaman zorbalığın boyutları o denli ileriye gidiyor ki bunu yapanlar, karşılarındaki kişiyi tekme tokat dövebiliyorlar. Böyle de kalmayıp kişilerin eşyalarına zarar veren ve diğerlerine müstehcen şakalar icra eden ceberrüt evlatların bulunduğunu da gözlemleyebiliyoruz.
Meydana getirilen araştırmalara baktığımızda zorbalığın dünyada ciddi bir sorun bulunduğunu görüyoruz.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ), akran zorbalığı görülme oranlarına internasyonal çapta bakmış olduğu çalışmasında, zorbaca davranışlarda bulunma oranının kızlarda %13, erkeklerde ise %28 olduğu görülüyor. Zorbalığa maruz kalma açısından bakılınca kızların %13, erkeklerin ise %15 oranında zorbalığa uğramış olduğu tespit ediliyor.
Diktatörlük yapma ve zorbalığa uğrama oranı kızlarda eşit ve erkeklere bakılırsa daha azca görünüyor. Erkeklerde ise hem diktatörlük yapma ve hem de zorbalığa maruz kalma daha çok. Bunun sebebi, ataerkil sistemde erkeğin daha üstün bir konumda olması ve kendini her mevzuda gerçek sahibi görmesi olabilir.
Bu yüzden sertlik, öfke ve ruhsal yıldırma içeren diktatörlük, ataerkil bir davranış olarak yorumlanabilir. Böylece bunu hem icra eden hem de bundan en fazla ziyan olan erkek oluyor.
Sadece gene de bir tek bu verilere bakıp ”zorbalığı erkekler daha çok yapar” şeklinde bir genellemeye ulaşamayız şundan dolayı artık minimum erkekler kadar kız evlatları da birbirlere zarar veriyor. Keza Twitter’da gezen videoları izlediyseniz, siz de bu mevzuda bizimle aynı fikir olabilirsiniz.
DSÖ, 35 ülkeyi incelemiş olduğu bu çalışmasında dünyada zorbalığın grörülme oranının, %1 ila %50 içinde bulunduğunu söylüyor. ABD’de Ulusal Eğitim İstatistikleri Merkezi’nin yapmış olduğu ankete bakılırsa, her beş öğrenciden biri (%20,2) zorbalığa uğruyor.
Meydana getirilen başka çalışmalarda zorbalığa maruz kalmanın, Avustralya’da %30-%50, İtalya’da %8-%40, İngiltere’de %4-%36, Yunanistan’da %15-%30, Kanada’da %21, Portekiz’de %20-%22 olduğu ifade ediliyor.
Meydana getirilen emek harcamalar, diktatörlük yapma oranının İngiltere’de %30, Yunanistan’da %6, Kanada’da %12, Norveç’te %7 ve İltaya’da %5-%20 bulunduğunu söylüyor. Araştırmalardan da gördüğünüz şeklinde evlatların gelişimi için en mühim yerlerden önde gelen okullarda zorbalığın boyutları akılalmaz durumda.
Ne yazık ki Türkiye’de de durum asla iç açıcı değil. Son zamanlarda ülkemizdeki okullarda, sertlik ve diktatörlük olayları acaip derecede arttı.
Türkiye özelinde meydana getirilen bir çalışmada, %3,7 ceberrüt, %26,9 mağdur, %60,8 hem ceberrüt hem mağdur, %8,6 ise etliye sütlüye karışmayıp seyirci konumunda olan öğrencilerin olduğu söyleniyor.
6. ve 8. sınıfa giden öğrencilerle meydana getirilen başka bir çalışmada ise evlatların %37’sinin kurban, %4’ünün ceberrüt, %16.2’sinin hem ceberrüt hem kurban olduğu görülüyor. Bu çocuklar içinde en oldukça görülen diktatörlük türlerinin sırasıyla; sözel diktatörlük, fizyolojik diktatörlük ve söylenti yayma olduğu ifade ediliyor.
Ulusal Eğitim Bakanlığı (MEB), 2006’da okullardaki sertliği incelemek için bir emek verme yapıyor. Netice olarak okullarda, %32,8 oranda fizyolojik sertlik (yumruk atma, tekme, tokat şeklinde), %19,7 tehdit ve sataşma, %12,9 dedikodu ve lakap takma, %9,5 eşyaya ve mala zarar verme şeklinde diktatörlük görüldüğü tespit ediliyor.
Fark ettiniz mi bilmiyorum sadece hem dünyada hem de Türkiye’de meydana getirilen çalışmalarda gördüğümüz şeklinde diktatörlük yapanlar, mağdur olanlara bakılırsa minik bir azınlığı oluşturuyor. Şu demek oluyor ki böylece sorunlu minik bir grubun, büyük bir çoğunluğa zarar verdiği bir durum olarak algılayabiliyoruz zorbalığı.
Bu çıkarım, bizlere aslen okullardaki akran zorbalığını ve sertliğini engelleyebileceğimizi gösteriyor. Bir ihtimal sizler de bu yazıyı okurken, ara ara kendi okul dönemlerinize gidip ”asla diktatörlük yaptım mı?” ya da ”asla zorbalığa maruz kaldım mı?” diye kendinizi sorguluyor olabilirsiniz. Bir de bunu direkt olarak yaşayan ve psikolojisi yaşam boyu bozulan insanları düşünün.
Bu insanoğlu, hayatlarında oldukça iyi başarılar elde etseler de zamanında arkadaşları tarafınca kendilerine meydana getirilen bu fena davranışları asla unutamayabiliyorlar. İşte sırf bu sebeple bile minik bir kesimi oluşturan ”diktatörlük” yerine büyük çoğunluğu oluşturan ”mağduriyeti” esas alıp bunu önlemek için bir şeyler yapmamız gerekiyor.
Peki neden bu çocuklar diktatörlük yapıyor? Zorbalığa karşı tedbir alınabilmesi için ilkin buna zemin hazırlayan ruhsal arka plana bir bakalım…
Nasıl ceberrüt olunur ve buna maruz kalan kişiler neler yaşar?
Ceberrüt evlatların çoğunun kişilik yapısı, saldırgan davranışlar üstüne kurulu ve genel anlamda bu kişiler birbirleriyle dost olurlar. Zorbaların genel anlamda grup halinde dolaşarak birbirlerinden güç almaları yada okulda popüler tipler olarak görülmeleri, onlara istedikleri her şeyi yapabileceklerini düşündürüyor.
Şu demek oluyor ki başkalarının sınırlarını kolayca ihlal edebilmeyi kendilerine hak görebiliyorlar. Doğal ki burada ceberrüt kişileri hedef göstermek gayemiz değil. Onların da bu şekilde çocuklar/gençler olmalarına sebep olan ruhsal ve toplumsal durumlar var.
Sadece gene de her çocuğun kendine bakılırsa ruhsal sorunları vs. bulunduğunu ve buna karşın ‘ceberrüt olmayı’ seçmediklerini varsayarsak, zorbalığı seçen ufaklıklara ”fakat onları da anlamamız gerekiyor” gibisinden Pollyanna’cı bir pencereden bakmak, mağduriyet yaşayanlara büyük haksızlık olur.
Sözgelişi mağdur çocuklar, zorbalıkla karşılaştıkları vakit ağladıklarında yada karşılık vermeyip sustuklarında bu durum zorbaların, mağdur evlatların üstüne daha çok gelmelerine yol açabiliyor. Şu demek oluyor ki mağdur kişilerin, kendilerini savunmamaları da -haklı çıkarmasa bile- zorbalığı besleyen bir durum.
Arkadaşlık ilişkileri kuvvetli olan evlatların, zorbalığa uğrama oranları ise daha düşük şundan dolayı birbirlerini fena muamelelere karşı koruyabiliyorlar.
Zorbalığa uğrayanlarda ruhsal açıdan yüksek kaygı, kabuslar görme, stres, anksiyete şeklinde durumlar görülebilir. Hatta kimi zaman bu kişiler iştahsızlık, baş ve karın ağrıları, yatak ıslatma şeklinde durumlar da yaşayabiliyor. Şu demek oluyor ki zorbalığın, buna maruz kalanlar üstünde bıraktığı tesir hakkaten içler acısı.
Aslına bakarsak en temelde problem ailede başlıyor.
Psikologlar, anneleriyle bağlanma problemi yaşayan, güvensiz yada kaygılı bağlanan kişilerin başkalarına negatif ve düşmanca tavırlar takınabildiğini söylüyor. Hatta Psikolog Albert Bandura, aile içindeki anlaşmazlıkların evlatların toplumsal ilişkilerini negatif yönde etkilediğini ifade ediyor.
Örnek ceza verici, ilgisiz, sevgisiz ve destekleyici olmayan bir ebeveynin evladı diktatörlük yapabiliyor. Çocuklarını oldukça fazla eleştiren ve aşırı koruyup kollamaya çalışan ailelerin evlatları da mağdur olabiliyor.
Diyelim, evde sertlik tatbik eden bir ebeveyn var, çocuk o ebeveyni rol model alıp okulda dostlarını dövebiliyor. Aynı durumu yaşayan başka bir çocuk da sertlik gören ebeveynin rolüne geçerek okulda arkadaşları tarafınca dövülen ve şiddete sessiz kalan şahıs olabiliyor.
Şu demek oluyor ki aslen evlatların evde ailelerinde gördükleri davranışları, dışarıda arkadaşlarına ve toplumsal çevrelerine ceberrüt yada kurban pozisyonuna girerek yansıttıklarını söyleyebiliriz.
Ek olarak ceberrüt evlatların aileleri, onların her istediklerini yapmışlarsa, onlara asla hayır yada yok dememişlerse veyahut aşırı pohpohlamışlarsa, bu çocuklar çevrelerine karşı ‘’minik dağları ben yarattım’’ havasında olabilir. Keza erişkinlik döneminde çevre tarafınca dikkat çekme ve beğenilme isteği oldukça fazla devreye giriyor. Bundan dolayı zorbalar, arkadaşlarına zarar vererek yaşıtları tarafınca takdir toplayacaklarını düşünebilir.
Toplumsal medyanın yaşamımıza girmesiyle diktatörlük, okullardan sanal aleme taşınarak siber zorbalığa dönüştü. Hatta bu, okullardaki her türlü akran şiddetinin daha da görünür olmasına yol açtı. Fakat iyi mi fena mü oldu, bu tartışılır.
Siber diktatörlük, değişen teknolojinin kötüye kullanımı sebebiyle ortaya çıkıyor. Mesela bir şahıs hakkında toplumsal medya ifşaları çıkarmak, aslı astarı olmayan dedikoduları siber ortamda yaymak, zararı olan e-postalar göndermek, kimliğini gizleyerek kişiye anonim tehdit/şantaj içerikli mesajlar göndermek, hakaret içeren ses kayıtları yollamak ve aramalar yapmak şeklinde durumlar siber zorbalıktır.
Siber zorbalığı klasik zorbalıktan ayıran en mühim faktörler, dijital ortamda gerçekleşmesi dolayısıyla her an her yerde yapılabilmesi ve bunu icra eden kişinin kimliğinin anonim olabilmesidir. Vatanımızda siber diktatörlük, %36 şeklinde bir oranla görülüyor. Buna maruz kalan siber mağdurların, ansızın okulu bırakabildiklerini yada notlarının birden düşmeye başladığını görebiliyoruz.
Hatta son zamanlarda Twitter’da ana sayfanıza birbirini döven kızların yada arkadaşları tarafınca ağaca bağlanıp üstüne yumurta fırlatılan çocuğun görüntüleri düştüyse buradan bile zorbalığın geldiği boyuta hisse biçebilirsiniz.
Bu ve benzeri her görüntü, insanda ”Türkiye’de değil de Teksas’ta mıyım?” diye bir sorgulama yaratabilir. Normal olarak biz bu videoların tekrardan üretilen bir zorbalığa mahal vermemeleri için onları burada paylaşmayı doğru bulmuyoruz.
Keza bu tip videoların toplumsal medyada dolaşıma girmesi, o fena durumlara maruz kalan evlatların ciddi boyutta ikinci bir travma yaşamalarına neden oluyor.
Bir düşünün, 10-12 yaşlarındasınız ve arkadaşlarınızın size fizyolojik ve ruhsal olarak zarar verdiği videoları, tanıdık tanımadık hepimiz izleyebiliyor. Böyle bir durum yaşadıktan sonrasında uyanıp okula gitmek kaldı ki dışarı çıkmak bile eziyet şeklinde gelir her insana.
O nedenle videolarda her ne kadar evlatların yüzleri blurlansa bile o videoları paylaşmak da siber zorbalığa giriyor maalesef. Zorbalığın olmamasını istiyorsak, en önce toplumsal medyada evlatların birbirlerine uyguladıkları yanlış davranışların görüntülerini paylaşmayı bırakmamız gerekiyor.
Bunu takiben zorbalığa tepki de toplumsal medyada çığ şeklinde büyüyor. İnsanlar bu toplumun evlatlarının neden bu şekilde olduklarını, neden bu şekilde yetiştirildiklerini sorguluyor. Kendi çocuklukları ve gençliklerinden hisse biçen bazı insanoğlu, bir arkadaşları başka bir arkadaşlarına zarar verdiğinde bile derhal mağdur kişiyi koruduklarını söylüyor.
Şimdilerde ise çocuklar, zorbalığa karşı izleyici kalıyor ve bunu sanki bir film izlermiş şeklinde sükunet içinde izliyor. Bu mevzuda evlatların farkındalıklarının oldukça düşük olduğu aşikar. Sadece bu fena durumu ortadan kaldıracak kişiler de çocuklar değil ne yazık ki…
Zorbalığın önlenmesi için her daim erişkin müdahalesi gerekir
Bu durumu ortadan kaldırmak için diktatörlük icra eden evlatların hususi bir ruhsal süreçten geçirilmeleri lazım. Her okulda muhakkak alanında yetkin ve uzman olan bir ruhsal danışman ve psikolog olmalı. Diktatörlük icra eden evlatların ailelerini bir tek okula çağırıp ”evladınız fena” demek yarar etmez.
O evlatların ailelerine gerekirse hususi bir pedagojik eğitim verilmeli. Bir tek ceberrüt evlatların aileleri değil, mağdur evlatların aileleri de uzmanlar tarafınca gözlemlenmeli ve ihtiyaç duyulan bilgiler kendilerine verilmeli.
Bu mevzuda okul yönetiminin de dikkatli olması, en küçük bir zorbalıkta bunun yanlış bir davranış bulunduğunu icra eden kişiye fark ettirmesi gerekiyor. Hatta artık okullarda diktatörlük disiplin suçu sayılıyor. Okul yönetimleri bu gelişmeyi evlatları oldukça korkutmadan pozitif yönde yönde değerlendirirlerse önleyici olabilirler.
Yukarıdaki tweet’i atan kullanıcı, ”akran zorbalığının disiplin suçu sayılmasının yanında bir de akran zorbalığını onaylayan TV dizilerini yayından kaldırdığımızda daha iyi olacak” demek istiyor. Orta okul ve lise çağındaki evlatların, bu dizileri izlediklerini varsaydığımızda kullanıcı, düşüncesinde {hiç de} haksız değil.
Sadece gene de bu fikir, değişen teknolojinin bir tek televizyondan ibaret olmadığı günümüz dünyası için birazcık duygusal. Malum toplumsal medyadaki sertlik içerikli videolar ve görseller, TV dizilerinden kat kat daha korkulu mesajlar veriyor.
Tam bir önleyicilik, ilkin aile içindeki yapıyı düzeltmekle adım atar. Bunun için de toplumsal hizmet uzmanları, sosyologlar, psikologlar ve ruhsal danışmanlarla beraber emek harcamalar yapılması gerekiyor. Bu çalışmaların bir kereye mahsus değil, tekrarı olan tertipli ve kapsamlı bir halde yürütülmeleri mühim.
Yukarıdaki resimde örnek verdiğimiz Twitter kullanıcısı da akran zorbalığının yetişkinlikte yol açmış olduğu travmaların ne kadar derin olduğundan ve bu yüzden her okulda bir psikolog olması gerektiğinden bahsediyor.
Okullarda zorbalığa şahit olan öğretmenlerin, bu şekilde bir durumda derhal müdahale etmeleri koşul. ”Aman çocuktur bunlar, kendi aralarında hallederler” görüş açısı oldukça yanlış.
Bu mevzuda savsak olmayıp tertipli olarak öğrencilerin birbirlerine olan davranışlarının gözlemlenmesi, fena davranışların derhal engellenmesi bu durumun önlenmesine destek sağlar. Aksi takdirde bu tip davranışların yanlış bulunduğunu asla fark edemeyip öğrenemeyecek bir nesille karşı karşıya olacağız.
Yukarıdaki resimde gördüğünüz şeklinde bir Twitter kullanıcısı kendi çocuğunun yaşamış olduğu deneyimden bahsetmiş. Kullanıcının deneyiminden anlaşıldığı suretiyle öğretmenlerin mevzuyu daha çok ciddiye almaları gerekiyor.
Üstelik meydana getirilen araştırmalarda diktatörlük icra eden erkeklerin 24 yaşına geldiklerinde %60’ının, minimum bir kez bile olsa yasa dışı bir kabahat işledikleri tespit ediliyor. %35 yada %40’ının ise iki yada daha çok kere suçla haşır neşir oldukları görülüyor. Bu bulgular, diktatörlük ortadan kaldırılmadığı takdirde kişinin erişkin olduğu vakit da anormal davranışlar gösterebileceğini ifade ediyor. Peki siz ne düşünüyorsunuz? Okulda asla zorbalığa maruz kaldınız mı?
- Kaynaklar: DergiPark 1, DergiPark 2
- Görsel Kaynakları: Parents, NPR, The Times, Catapult Magazine, The Guardian, Slate, BBC, RNZ, Today Online, Parents 2, The Atlantic, Virgin Media
İLGİLİ HABER
Columbine Lise Katliamı: ABD Tarihinde Kayıtlara Geçen En Korkulu Akran Zorbalığı Örneği!