Emlak

Gayrimenkulde ‘yeşil’ dönüşüm – HAKANSEYHAN

Levent Gökmen Demirciler lgokmenekonomistcomtr

Karbon salımının yüzde 30’luk kısmını binaların oluşturmasıyla gayrimenkul sektörü öne çıkıyor. Denge Değerleme’nin HAKANSEYHAN’e hususi emek harcama ile Paris İklim Anlaşması’nın Türkiye gayrimenkul sektörüne nasıl yansıyacağına mercek tuttuk.

14-27 Kasım 2021 tarihindeki sayıdan

Türkiye küresel iklim değişikliğinin yarattığı sorunların ortadan kaldırılmasını amaçlayan Paris İklim Anlaşması’na önceki hafta onay vermişti. Antak kalma 10 Kasım itibarıyla Türkiye’de de yürürlüğe girdi. Dünya genelinde toplam karbon salımının ortalama yüzde 30’luk kısmını binaların oluşturmasıyla bu mevzuda gayrimenkul sektörü öne çıkıyor.

Denge Değerleme’nin HAKANSEYHAN Dergisi’ne hususi hazırladığı emek harcama ile Paris İklim Anlaşması’nın imzalanmasının Türk gayrimenkul sektörüne yansımasının nasıl olacağını inceledik. Denge Değerleme Yönetim Kurulu Başkanı Kalımlı Budakoğlu, Paris İklim Anlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle, iklim değişikliğinin önlenmesi için atılacak adımlarda gayrimenkul alanındaki dönüşüm başı çeken mevzular içinde yer aldığını altını çizdi.

Kamu tarafınca gelişmekte olan bir ülke olarak ve ulusal katkı beyanları çerçevesinde anlaşmanın onaylandığı dile getirilirken, ‘anlaşmanın ve mekanizmalarının ekonomik ve toplumsal kalkınma hakkına halel getirmemesi kaydıyla uygulanacağı’ ifade edildi.

Bilhassa son 10 senelik dönemde, dünya genelinde gayrimenkul sektörünün iklim değişikliği içindeki payının azaltılmasına yönelik adımlar atıldığını belirten Kalımlı Budakoğlu, atılan başlıca adımları HAKANSEYHAN’e söyledi.

ENERJİ VERİMLİ BİNALAR

Budakoğlu’nun verdiği bilgilere bakılırsa, yeni dönemde yapıların maksimum seviyede enerji verimliliğine haiz olması ve enerji üretimine katkıda bulunması hedefleniyor.

Binaların kendi ihtiyacını karşılayabilmesi, hatta tükettiğinden fazla üreterek arta kalan kısmının satılmış olduğu uygulamalar göze çarpıyor.

Öteki bir adım olarak ise binaların çevre dostu inşaat malzemeleri ile inşa edilmesine yönelik emekler öne çıkıyor.  Geri dönüşümle elde edilmiş inşaat malzemelerinin kullanımının da git gide yaygınlaştığı negatif tesirleri sebebiyle neredeyse hiçbir ülkede kullanılmıyor.

Bilhassa gelişmiş ülkelerde asbest barındıran yapıların yıkımı esnasında çevreye yayılmaması için azami itina gösteriliyor ve binalar tek tek yıkılıyor.

Yeşil bina uygulamaları ve binalardaki biyolojik çeşitliliğin artırılması her geçen gün yaygınlaşıyor. Finans sistemi içinde faiz oranları üstünde uygulanan teşviklerde çevre dostu binaların ödül-lendirildiği, bu şartları sağlamayan binaların ise dezavantajlı hale geldiği bir dönem ortaya çıkmış durumda.

Gayrimenkuller ile ilgili her aşamada bu şuur gitgide artmakta olup, planlama, gayrimenkul geliştirme, mimari tasarım, projelendirme, inşaat ve gayrimenkul yönetimi şeklinde mevzularda sürdürülebilirlik terimi mühim yer tutuyor.

YEŞİL DÖNÜŞÜM

Gelişmiş ülkelerin birçoğunda 2030’lu yıllardan itibaren yapı stokunun yeşil dönüşümünün tamamlanması hedeflenirken, firmalar de sürdürülebilirlik politikaları çerçevesinde bu sertifikalar ve sertifika sonucu ortaya çıkan klasifikasyonları mühim bir noktaya koymaya başladı.

Bu durumun sonucu olarak da sürdürülebilirlik terimi gayrimenkullere gösterilen talebin yanı sıra gerek değerinde gerekse kira bedellerinde belirleyiciliği olan mühim bir parametre haline geldi.

Önümüzdeki dönemde gayrimenkullerin değerinde sürdürülebilirliğin rolünün gitgide arttığı, finansal sistemin sürdürülebilir olan ve olmayan gayrimenkulleri daha belirgin şekilde ayırt etmiş olduğu bir süreç yaşanacak.

Yatırımcının karar alırken LEED ve benzeri sertifikalara daha fazlaca odaklandığı, bilhassa de kurumların ESG politikaları çerçevesinde kurumsal gayrimenkul yönetiminde tercihini sürdürülebilir niteliklere haiz gayrimenkullerden yana kullandığı yeni bir döneme girilmiş oldu.

Mevcut yapılardan sürdürebilirlik kriterleriyle uyumlu olmayanlar yıkılarak yerlerine çevre dostu binalar yapılması da gündemde. Mevcut yapı eğer ekonomik açıdan elverişli ise, yıkmak yerine yeşil dönüşüme doğal olarak tutulacak.

Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği (ÇEDBİK) verilerine bakılırsa, Türkiye’de toplam 518 tane sertifikalı proje bulunuyor ve bunların 425’i LEED, 70’i BREEAM, ikisi B.E.S.T sertifikalarına haiz. Yeşil bina uygulamaları vatanımızda ağırlıklı olarak İstanbul ve çeperlerinde yükseliyor.

Türkiye genelinde yeşil bina sertifikasına haiz projeler incelendiğinde ise son yıllarda sırasıyla Kocaeli, Ankara ve İzmir’deki uygulamalar artmış durumda. Kocaeli’nin yeşil bina uygulamaları açısından potansiyeli yüksek bir bölge olarak öne çıktığına dikkat çekiliyor.

Yeşil bina uygulamaları, standart bina uygulamalarına bakılırsa yüzde 7-15 oranında daha yüksek maliyete sahipler. Sadece fayda-ma-liyet ya da yaşam döngüsü-maliyet hesabı yapıldığında bu ön maliyet farkının kısa sürede geri döndüğüne de dikkat çekiliyor.

Yeşil binaların kullanım maliyetleri standart binalara bakılırsa daha düşük öyleki ki suyu ortalama yüzde 40, enerjiyi ise yüzde 25-50 arası oranda daha azca tüketiyorlar.

ÇEVREYİ KORUMA HEDEFİ

19. yüzyıldan itibaren, endüstri devriminin etkisiyle, çevre üstündeki tahribatlar hız kazanmıştır. 1970’li yıllardan itibaren bu mevzu gitgide daha çok kritik edilmeye başlarken, bu durum, çevre üstünde oluşan tahribatın durdurulması, devamında ise mümkün olduğunca telafi edilmesi yönünde adımlar atılması arayışını doğurdu.

ABD’da sivil cemiyet müesseselerinin çabaları sonucunda 22 Nisan 1970 günü ilk Dünya Günü (Earth Day) kutlamaları olarak tarihe geçti.

1990 yılına gelindiğinde ise 1880 öncesine kıyasla dünyanın averaj sıcaklığının 2 aşama yükseldiği gerçeği ortaya çıktı. 1997 senesinde kabul edilen Kyoto Protokolü bu aşamada en mühim adımlardan biri oldu.

Bu protokol, 2005’te yürürlüğe girmiş olup, tarafı olan ülkelere sera gazı salınımlarını düşürme yükümlülüğü getirdi. 2015 senesinde imzalanan Paris İklim Anlaşması ise protokolün devamı niteliğine haiz.

NELER AMAÇLANIYOR?

7 Ekim 2021’de Resmi Gazete’de, piyasaya çıkan kanun ile Türkiye de Paris İklim Anlaşması’nın taraflarından biri haline geldi.

Kanunun ikinci maddesi, kanunun ana amaçlarını şu şekilde tanımlıyor: “İklim değişikliği risk ve etkilerini mühim seviyede azaltacağı bilinciyle, küresel averaj sıcaklıktaki artışı sanayileşme öncesindeki seviyeye bakılırsa 2 °C’nin oldukça altında tutmak ve ısı artışını sanayileşme öncesi dönemdeki seviyelerin 1,5 °C aşama üstü ile sınırlandırmak için çaba göstermek, besin üretimini tehdit etmeyecek şekilde, iklim değişikliğinin negatif etkilerine uyum sağlama kabiliyetini arttırmak, iklim değişikliğine direnci geliştirmek ve düşük emisyonlu kalkınmayı teşvik etmek, finans akışlarını, düşük sera gazı emisyonları ve iklim değişikliğine dirençli kalkınmaya yönelik eğilimle tutarlı hale getirmek.”

Öte taraftan, ilgili kanun metninde Paris İklim Anlaşması’nın, ‘gelişmekte olan bir ülke’ olarak ve ‘ulusal katkı beyanları’ çerçevesinde onaylandığı dile getirilirken, ‘anlaşmanın ve mekanizmalarının ekonomik ve toplumsal kalkınma hakkına halel getirmemesi kaydıyla uygulanacağı’ ifade edildi.

ADIM ADIM DEĞİŞİM

  • Yapılar maksimum seviyede enerji verimliliğine haiz olarak inşa edilecek ve enerji üretimine katkıda bulunacak.
  • Geri dönüşümle elde edilmiş inşaat malzemelerinin kullanımı artırılacak.
  • Finans sistemi içinde faiz oranları üstünde uygulanan teşviklerde çevre dostu binalar ödüllendirilecek.
  • Gelişmiş ülkelerin birçoğunda 2030’lu yıllardan itibaren yapı stokunun yeşil dönüşümünün tamamlanması hedefleniyor.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam engelleyici kullandığınız görülüyor

HAKANSEYHAN.com reklamlarla desteklenen bir sitedir. Sitemizde gezintiye devam etmek için lütfen reklam engelleyiciyi kapatın.