Anksiyete Bozukluğu Nedir, Beyni Nasıl Etkisinde bırakır?

Anksiyete bozukluğu, yoğun kaygı, korku ve stres halini ifade ediyor. Peki bu ruhsal hastalık, kişiyi nasıl etkiliyor? Antidepresanlar, tedavide hakkaten işe yarıyor mu? Gelin, görelim.
Anksiyete bozukluğu, düzgüsel bir sinir yada hiddet şeklinde değildir. Aşırı korku ve kaygı ile karakterize bir durumdur, bundan dolayı bunu yaşayan kişiler, devamlı tetiktedir. Neden mi? Zira bu durumdan muzdarip insanoğlu, her daim tehlikelere karşı dikkatli olmaları gerekiyormuş şeklinde hisseder.
Sadece bu his ellerinde olan bir şey olmadığı için onu denetim de edemezler. Peki bu ruhsal rahatsızlığın sempatik sinir sistemine (ne işe yaradığını aşağıda detaylıca anlatıyorum) yapmış olduğu tesir nedir? Yaygın görülen anksiteye bozukluğu çeşitleri nedir? Uzmanlara nazaran ilaç tedavisi mi, yoksa değişik terapi şekilleri mi tercih edilmeli? Bu yazımızda bu soruların cevaplarını veriyoruz.
Anksiyete bozuklukları yetişkinlerin ortalama olarak %30’unu hayatlarının bir döneminde etkileyebilir.
Anksiyete bozukluğuna haiz kişiler, gündelik hayatlarında denetim edemedikleri ve bir çok vakit gerçekçi olmayan endişeler yaşıyor. Doğrusu bir nevi kuruntu şeklinde. Ek olarak kaygılandıkları şeyler de birden değişik mevzular olabiliyor. Aynı anda birçok şeyin stresini üzerlerinde hissedebiliyorlar.
Örneğin ABD’de erkeklerin %5’ine kıyasla kadınların %8’inin, yaşamlarının bir evresinde bu durumla daha sık karşılaştıkları görülüyor. Aslına bakarsak bu durum genetik, kişisel yaşam deneyimleri (sözgelişi sevilen birinin kaybı şeklinde travmatik bir durum yaşamayı örnek verebiliriz), kişilik özellikleri ve beyin yapısı şeklinde faktörlerden kaynaklanabiliyor.
Anksiyetedeki en mühim durum, ferdin gelecekte yaşanabilecek bir hadise kaynaklı kaygı duyması. Doğrusu bunu deneyimleyenler için olmayan bir şeyin sancısını çekiyorlar da diyebiliriz. Örneğin yaygın anksiyete bozukluğunda, kişinin duyduğu kaygı, günlük yaşamını aksatır. Şu şekilde ki şahıs aşırı gerilmiş olma durumundan dolayı derhal yorulabilir ve konsantre olmakta güçlük çekebilir. Devamlı üstündeki sorumlulukları düşünür ve bu tarz şeyleri yerine getiremeyeceğinden korkar. Örnek; şahıs en küçük bir onarım, tadilat işini bile aylar öncesinden düşünmeye başlayabilir.
Bir öteki kaygı bozukluğu türü ise ürkü ataktır.
Buradaki en temel semptom, fizyolojik ve ruhsal olarak hissedilen yoğun stresin aniden atak şeklinde ortaya çıkması. Bu ürkü durumunda, kalp çarpıntısı, aşırı terleme-titreme, nefes darlığı, boğuluyormuş şeklinde hissetme, göğüs sıkışması, baş dönmesi, baygınlık, vücutta bir yerin uyuşması, aniden sıcak basması, mide bulantısı, kontrolü yitirmiş hissetme, ölüm korkusu şeklinde emareler ortaya çıkabilir.
Bu durumu şiddetli yaşayanlarda kalp krizi riski de görülebilir. Genel anlamda 20-24’lü yaşlarda ortaya çıkan bir hastalıktır. Bu ataklar, bir sebepten ortaya çıkabildikleri şeklinde, sebepsizce de oluşabilir.
Bir öteki anksiyete türü olan fobilere de değinelim.
Burada belirli bir nesneden, durumdan yada etkinlikten aşırı derecede korku duyulması söz mevzusudur. Üstelik bu korku süreklidir, o şekilde kolay geçmez. Uzmanlar hep şunu söyler: ”Bu durumdan muzdarip hastalar, yaşadıkları fobinin farkındadır sadece üstesinden gelme mevzusunda başarı göstermiş değildir”.
İLGİLİ HABER
Suni Zeka ile Bir tek İnsanların Yaşamış olduğu En Büyük Korkuları Resmettik: Rüyalarınıza Girebilir! [+18]
Bu yüzden o korkulan şeyden aşırı bir kaçınma hali vardır. Örnek klostrofobiyi düşünün, bu kapalı yerde kalma korkusudur.

Film: Ürkü Odası
Hatta Ürkü Odası filmimizde, Jodie Foster bu şekilde bir durumu yaşayan birini canlandırıyordu. O yüzden onun için, evine giren hırsızlardan kaçarken, ürkü odası şeklinde kapalı bir yerde kalmak oldukça zordu. Ki Foster’ın canlandırdığı karakter, ekstrem bir durum deneyimlediği için buna zorunlu kalıyordu ve korkularının üstesinden geliyordu, o ayrı.
Aslına bakarsak klostrofobi şeklinde bir fobi olan agorafobi de anksiyete bozukluklarına örnek verilebilir. Zira agorafobi de kaçıp gitmenin zor olduğu yerlerde kalma korkusudur. Bu kişiler, toplu taşıma kullanmaktan korkabiliyor; sözgelişi ”ya ineceğim durakta inemezsem” şeklinde korkulardan dolayı.
Açık alanlar ve kalabalıklar da bu kişiler için birer tehdit zira onca insanoğlunun arasından sıyrılıp o ortamı terk etmek, onlara oldukça zor gelebilir. Şahıs sözgelişi tek başına dışarı çıkmak istemez, muhakkak yanında birisi olsun ister. Bunu deneyimleyen fert, tedavi edilmezse evinden dışarıya adım bile atamayacak duruma gelebilir.
Toplumsal fobi olarak bildiğimiz toplumsal anksiyete ise sosyalleşmekten korkmak, çekinmek anlamına gelir. Şahıs, cemiyet içinde dışlanacağı, ezileceği ve reddedileceği düşüncesi içinde olduğundan kabuğuna çekilebilir. Örnek topluluk önünde konuşma, yeni insanlarla tanışma bu insanoğlu için ciddi stres deposu olabiliyor.
Ayrılık kaygısına baktığımızda ise fert, bağlılık duyduğu insandan ayrılma mevzusu aklına ulaştığında, aşırı bir kaygı içine girebilir. Aslına bakarsak ayrılık söz mevzusu olmasa bile şahıs bu ihtimalden bile yüksek düzeyde korku duyar diyebiliriz. Genel anlamda bu iki durumun, altı ay süresince deneyimlenebilen anksiyete türleri bulunduğunu söyleyebiliriz.
Ek olarak toplumda görülme sıklığına baktığımızda, yetişkinlerin %2-3’ünde ürkü atak, %8-12’sinde herhangi bir fobi, %7’sinde toplumsal fobi, %13’ünde agorafobi, %2’sinde yaygın anksiyete, %1-2’sinde ayrılık kaygısı olduğu bilgisini eklemeden geçmeyelim.
Anksiyetede görülen korku, aciliyet içeren bir duygu. Bu yüzden sempatik sinir sistemindeki savaş ve kaç dürtüsünü tetikliyor. Bu da bir tehlikeden ”ya kaçınırsın ya da kalıp savaşırsın” demek oluyor. O halde bu şekilde bir durumda sempatik sinir sistemi tam olarak nasıl tepki veriyor?
Sempatik sinir sistemini, otonom sinir sisteminin (istemsiz meydana getirilen hareketleri düzenleyen sistem) bir parçası şeklinde düşünebilirsiniz. Kalp atış hızının, kan basıncının, sindirimin, ne kadar sık tuvalete çıkıldığının yada terlendiğinin kontrolü burada, kısaca otonom sistemdedir. Sempatik sisteme bakıldığında, tehlikeli durumlara cevap vermede mühim bir rol oynadığını söyleyebiliriz.
Şu şekilde ki sözgelişi vücudunuz, o an güvende hissetmedi diyelim, o vakit bu sistem devreye girerek örnek kalp atışınızı hızlandırabilir. Veyahut vücudunuzun oksijene gereksinim duyan bölgelerine daha çok kan gönderir ki o tehlikeden çıkabilesiniz.
Sözün aslı; bu sistem, tekinsiz durumlarda otonom sinir sisteminin sebep olduğu eylemleri ortaya çıkarır ve böylece sizi güvenli alana geri çekmeye çalışır. Bu şekilde bir durumda vücudunuzda fizyolojik olarak birçok semptom aynı anda belirebilir. İşte anksiyete de bu sistemi tamamen bu şekilde devreye sokar. Aniden bir mevzu hakkında aşırı stres duyduğunuzda, velev ki ansızın wc ihtiyacı hissediyorsanız sebebi işte bu sistemin aktive olması.
Doğrusu bu meseleyi, vücudunuz sizi rahatlatmaya çalışıyor şeklinde anlayabilirsiniz. Fakat şunu da eklemek gerekiyor; anksiyete bozuklukları, sempatik sinir sisteminize iyi gelmez. Zira vücudunuz devamlı bir tepki içine girip sizi o ruh halinden kurtarmaya çalışacağı için metabolizma sorunları baş izah edebilir. Mesela aşırı kiloluluk… Şahıs aşırı stres altındayken aniden acıktığını hissederek bilincinde olmadan oldukça yiyebilir.
Antidepresanlar, aslına bakarsak anksiyete problemi için kısa süreli çözümlerdir.
Antidepresanlar, kaygı bozukluğunu tedavi ederken serotonin (mutluluk hormonu diyebiliriz basitçe) haricinde norepinefrin (savaş-kaç tepkisine cevap oluşturuyor) şeklinde beyindeki kimyasallar (nörotransmitterler) üstünde çalışıyor. Doğrusu bu ilaçları aldığınızda bu hormonların miktarı artıyor. Böylece strese verilen tepkinin düzenlenmesi için gereksinim olan kimyasalların üretimi artıyor diyebiliriz. Bu ilaçların tesirini göstermesi, genel anlamda bir ay kadar sürüyor.
Örneğin sertralin (seçici serotonin geri alım inhibitörü- SSRI), kaygıyı azaltan ilaçlardan biri. Sadece ilkin azaltıyormuş şeklinde görünüp hemen sonra depresif belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Birleşik Krallık’ta meydana getirilen bir çalışmada, bir grubun 6 haftalık antidepresan kullanımı inceleniyor. Depresyon üstünde hiçbir tesiri olmadığı görülse de bu 6 haftalık süreçte kaygıda yüksek derecede azalma gözlemleniyor.
Hatta gene başka bir çalışmada uzmanlar, bu ilacı alan insanların daha azca endişeli hissettiklerini söylüyor. Kaygı, kaygı ve stres şeklinde semptomlar azaldıkça melankolik ruh halinin de buna bağlı olarak bir nebze de olsa düzeldiği ifade ediliyor. Araştırmada, depresyon yada yaygın anksiyete bozukluğu için tam olarak tanı kriterlerini karşılamasa da orta şiddette semptom gösteren kişilere, SSRI (paxil, lexapro şeklinde) ya da SNRI (serotonin-norepinefrin geri alım inhibitörleri- cymbalta, savella şeklinde) türündeki antidepresanların reçete edilmesinin uygun olduğu belirtiliyor.
Bunun yanında anksiyetenin, fizyolojik semptomlarının tedavisi için kalp hastalıklarında kullanılan beta blokerlar (propranolol, atenolol şeklinde) da verilebiliyor. Sadece uzmanlara nazaran genellikte anksiyete için kullanılan ilaçlar, başta da belirtildiği şeklinde kalıcı çözümler sunmuyor. Daha kalıcı sonuçlar için psikoterapistlerin ve psikiyatrların, terapi seanslarını tavsiye ettiğini söyleyebiliriz. Bilhassa bilişsel davranışçı terapi şekillerinin, bu alanda iyi sonuçlar verdiği ifade edilebilir.
Kişiler bu terapi yöntemiyle daha değişik bir fikir, davranış ve harekete geçme modeli öğrenebiliyor. Üzerine basa basa söylemek gerekirse, bu mevzuyla ilgili yardım almak için muhakkak bir uzmanla görüşmek koşul. Bir profesyonelin yönlendirmesi olmadan asla kimse kafasına nazaran antidepresan kullanmamalıdır.
- Kaynaklar: Psychiatry Org, Psych Central, Medical News Today, My Cleve And Clinic, Journals of Neurophysiology, Good Rx, Taylor & Francis
- Görsel Kaynakları: Medical News Today, Inc. Magazine, Psychiatric Times, Greatist, ABC, TED Ideas, Pulse Clinic, Times of India, Metro, Healthline
İLGİLİ HABER
Sebepsiz Yere Bir Anda Üzülmeye ya da Sıkılmaya Başlıyorsanız Bu Ruhsal Durumları Yaşıyor Olabilirsiniz
İLGİLİ HABER
“Atma Onu, Lazım Olur” Düşüncesinin Raydan Çıkmasıyla Oluşan Ruhsal Hastalık: İstifçilik
İLGİLİ HABER
Bu Listedeki Kurumlara Başvurarak Parasız Psikolog Desteği Alabileceğinizi Biliyor muydunuz?