Netflix’in Başarısının Aslolan Sırrı: Open Connect

Çoğun çevrimiçi yayın sitesinde ekranın donması, komutların doğru muntazam emek harcamaması yada sitenin tamamıyla çökmesi benzer biçimde sorunlarla karşılaşırız. Örneğin Disney Plus yayın yaşamının ilk gününde sitede gerçekleşen aşırı yüklenme sebebiyle çökmüş; sonrasında ise platformda gösterilen WandaVision dizisi sebebiyle bir kez daha çökmüştü. Öte taraftan HBO Max o denli içler acısı bir halde ki platformun yöneticileri bile durumun ne kadar vahim bulunduğunu kabul ediyor.

Bir çok rakibinin aksine Netflix ise oldukça daha güvenilir ve sorunsuz bir hizmet kalitesi sunuyor. Yayınlandığı ilk hafta Squid Game’in 111 milyon şahıs tarafınca izlenmesi ve sitenin buna karşın çökmemiş olması da bunun en iyi kanıtı. Peki Netflix’in hizmetini öbürlerinden bu aşama değişik kılan şey ne? Bu probleminin aslına bakarsak oldukça kolay bir cevabı var: Akış sorununu önlemek için Netflix’in son 10 yılını harcamış olduğu geniş sunucu ağı Open Connect. Frost & Sullivan’ın medya akışı uzmanı ve baş analisti Dan Rayburn, The Verge’e yapmış olduğu açıklamada, “Netflix’in piyasanın lideri olmasının ve bu kadar kullanıcıya haiz olmasının sebeplerinden birisi, endüstrinin teknik kısmının haricinde olan neredeyse her insanın ufak görmüş olduğu bir şey olan Open Connect, “ ifadelerini kullandı. 

Netflix’in başarısının ardındaki en büyük güç: Open Connect

“Başarı göstermiş olacağımızı hissettik ve o zamanlar netin küresel olarak lüzumlu olacak trafik seviyesini sürdürmek için inşa edilmediğini biliyorduk.” şeklinde konuşan Netflix’in Open Connect başkan yardımcısı Gina Haspilaire’e nazaran Open Connect’in yaratılış sebebi, Netflix’in beklenen trafik ve yoğunluğu önlemek amacıyla altyapı teknoloji geliştirmesinin lüzumlu bulunduğunun bilincinde olmasıydı. 

Open Connect, Netflix’in TV şovlarını ve filmlerini sunmak için hususi olarak oluşturulmuş şirket içi içerik dağıtım ağıdır. 2012’de başlamış olan program, Netflix’in web servis sağlayıcılarına trafiği yerelleştirmelerine müsaade eden fizyolojik cihazları kapsıyor. Bu cihazlar da, içinde ne olduğu oynatmaya çalışan kullanıcıya ulaşmak için geçmesi ihtiyaç duyulan kanal sayısını ortadan kaldırarak ağlarda daha azca baskı oluşturmak için Netflix içinde ne olduğunun kopyalarını depoluyor. Trafikten ve ücretlerden kaçınmak isteyen Netflix, içeriklerinin kopyalarını öncesinden kendi sunucularına gönderiyor ve bu da bununla birlikte Netflix trafiğinin, akışın yoğun olduğu saatlerde ağ talebine yoğunlaşmasının da önüne geçmesine destek oluyor. 

Bu sunucular ise neredeyse dünyanın her yerinde mevcut. Şu anda Netflix’in, 158 ülkeye yayılmış 17.000 sunucusu bulunuyor ve görünüşe nazaran şirket içerik dağıtım ağını genişletmeye devam etmeyi planlıyor. Bu sunucuları oluşturmanın ve sürdürmenin şirkete ne kadara mal bulunduğunu açıklamayan Netflix, on yıl ilkin yaratılmasında bu yana Open Connect’e ortalama 1 milyar dolar yatırım yaptığını aktarıyor. Netflix’in en oldukça ehemmiyet verdiği şey ise, ISS’niz ne kadar fena olursa olsun size iyi bir seyretme deneyimi sunmak. Bunu sağlamak amacıyla Netflix, içeriklerinin her birinin üç kopyasını, her biri değişik bir kalite düzeyine haiz sunucularına etkin bir halde gönderiyor. ISS’niz aşırı yüklenirse yada internetiniz bir an için kesilirse, sistem daha düşük bit süratli bir sürümle değiş tokuş yaparak akışı kesintiye uğratmadan sürdürmenizi sağlıyor. 

Netflix’in büyük seviyede çalışan bir sistem kurduğunun münakaşaya kapalı bir gerçek bulunduğunu ve bunun sektörün en büyük eksiği bulunduğunu belirten Rayburn, “Bu abone sayısını sadece geniş ölçekte iyi ve kaliteli bir tüketici deneyimi sunabiliyorsanız elde edebilirsiniz. Asla kimse Netflix’in haiz olduğu dereceye haiz olmadı. Bu uzmanlığa haiz kimse yok.” şeklinde kaydetti. Duruma bakacak olursak öteki yayın platformları büyümeye devam ettikçe, büyük yayıncıların rehberlik için Netflix’in altyapısına ve iş stratejisini örnek almalarının oldukça olası olduğu söylenebilir.