‘WandaVision’ Aslen Bizlere Tam Olarak Ne Söyledi?

Sinemadaki en büyük markalardan biri artık Marvel Sinematik Evreni. Bu mevzuda hiçbir münakaşa yok. Bu evrenin bir parçası olan filmler yüzlerce milyon dolarlık gelir elde ediyor. Söz mevzusu diziler olduğunda ise Marvel bir parça geride kalmıştı. 

Netflix dizilerinin görece başarısının arkasından da Disney, kendi gösterim platformu olan Disney+ üstünden yayınlayacağı yeni Marvel dizilerini deklare etti. Bu dizilerden ilk gösterime giren de WandaVision adlı sitcom konseptli dizi oldu.

DİKKAT: Bu yazı, WandaVision dizisine dair spoiler içerebilir. Dizide son gösterilen bölüme kadar olan kısıma ve esin alınan çizgi romanlara dair atıflar yer alabilir. Buradan sonrasını okumak sizin kendi tercihinizdir.

WandaVision bir tek bir güldürü dizisi mi?

Oldukça uzun süre bizlere bir sit-com türü güldürü olarak tanıtılan yapım aslen bir güldürü dizisi değil. Hatta genel olarak baktığımızda averaj bir Marvel Sinematik Evreni filmi kadar bile gülünç bulamayabilirsiniz. Aslına bakarsan dizinin ana vakası da öylesine güldürü yapmak değil.

MCU benzer biçimde büyük ve geniş bir evrende, sekiz bölümlük bir diziyi herhangi bir yere bağlamadan anlatmalarını beklememek gerekiyor. Sonuçta bu yapımın amacı, daha geniş ölçekli olarak inşa edilen evrende gerçekleşecek vakalar öncesinde altyapı hazırlayabilmek. Bu altyapıyı hazırlamak için seçtikleri öykü de, daha isminden başlayarak, sürprizlerle dolu olacağını gösteriyor. Pietro’nun Fox evrenindeki erkek oyuncu tarafınca oynanması, değişik karakterlere dair teoriler, dizinin anlattığı olayların MCU içindeki yeri benzer biçimde mevzular da sık konuşuluyor. 

Anlatılan bir tek bir süper kahraman hikayesi miydi?

Genel olarak baktığımızda Marvel kahramanları, haiz oldukları tüm özelliklere karşın oldukça insani ve bağ kurulabilir özelliklere haizdir. Yalnız üç kelime konuşabilen yürüyen gürgen ağacımız Groot’u ya da teker teker baktığımızda her özelliği ayrı itici olan Tony Stark’ı sevebilmemizin altında yatan da budur. 

Bir ihtimal final kısmına ulaşmadan önce diziyi bir kez de çizgi romanlara uygunluğu ve göndermeleri açısından inceleriz sadece dizinin aslolan anlatmak istediği şey de oldukça mühim. WandaVision ile de yapım ekibi aslen fazlaca ince bir çizgi üstünde aşama kaydediyor. Zira hikayenin temelinde tek bir şey var: Bir insan. Gerçekliği eğip bükebilme, zihinleri denetim edebilme benzer biçimde becerilere haiz olsa da bu karakterin aslı bir insan olarak korunuyor. Wanda, hepimizin yaşayabileceği sorunları bir tek daha büyük ölçekte yaşıyor. 

Elisabeth Kübler Ross adlı bilim insanı, bundan uzun seneler ilkin insan psikolojisinin tedavisi olmayan teşhisler ya da ölüm benzer biçimde geri dönüşü olmayan durumlarda iyi mi değiştiğini incelemişti. Çalışmalarının sonucunda Yasın 5 Aşaması adında olan bir kuram buldu. Dizide de ilerleyiş genel olarak bu teoriye bakılırsa aşama kaydediyor.

Aşama 1: İnkar

Wanda, yaşamış olduğu olaylardan sonrasında kendisine Westview’da başka bir dünya kuruyor, gerçek anlamda. İlk olarak gördüğümüz şey ise kusursuz bir dünya. Wanda ve Vision oldukça mutlu bir yaşam yaşıyor. Eski bir sit-com kısmı benzer biçimde süregelen macerada, Vision’un patronu akşam yemeğinde yeni çifte kim olduklarını ve nereden geldiklerini soruyor. 

Bu aşamada Wanda hemen hemen inkar aşamasında ve her şeyin güllük gülistanlık bulunduğunu, Vision ile beraber olabileceğini düşünüyor. Ek olarak çevresi üstünde kısmen ya da tamamen denetim sahibi. Bundan dolayı de yaşamış olduğu inkarla çatışacak düşünceler içine girmesi ihtiyaç duyulan durumlarda rahatsız oluyor. Vision’ın patronu ise aslen felsefenin en temel sorularından olan “Biz kimiz? Nereden geldik? Gayemiz ne?” benzer biçimde soruları karaktere yöneltiyor. 

Aşama 2: Hiddet/Yoksunluk

İkinci bölümden itibaren dış dünyanın Wanda’ya ulaşmaya çalıştığını görüyoruz. Wanda ise kendisine yarattığı minik mutlu dünyanın başına fena şeyler gelmesinden çekiniyor. Bu yüzden de ilk verdiği tepkiler “sahneleri tekrardan çekmek” şeklinde oluyor.

Etrafındaki her insanın zihnine müdahale edebilen Wanda, aslen yapım süresince kendi düşüncelerini etrafındaki insanoğlu üstünden dile getiriyor. Bu yüzden de istemediği düşünceleri, sahneleri tekrardan çekerek aklından savuşturuyor. İlk üç bölümde bu işe yarasa da dördüncü bölümde ipin ucu kaçıyor.

Geraldine’e kendi ikizinden bahseden Wanda’nın, komşusundan gelen “Ultron tarafınca öldürüldü, değil mi?” sorusunu duyduğu anda öfkesini net bir halde görebiliyoruz. Geraldine’i kurtaran, %97 kurşun geçirmez malzemeden yapılmış çirkin balıklı pantolonu ve Wanda’nın merhameti oluyor. 

Aşama 3: Pazarlık

Seri süresince Wanda’nın yapmış olduğu iki büyük pazarlık görüyoruz. Bunlardan ilki, Cadılar Bayramı’nda Pietro ile yapmış olduğu konuşmada karşımıza çıkıyor. Pietro, daha ilkin MCU’da gördüğümüz Pietro olmamasına karşın geçmiş hakkında herkesten fazlaca şey biliyor. Pietro ile olan konuşmasında Wanda’nın halihazırda kocasının ölü bedenini denetim ettiğini, çevresi üstündeki denetim mevzusunda kendisiyle pazarlık yaptığını görüyoruz. 

Wanda, her insana gündelik yaşamından daha iyisini verirse kendisinin de istediğini alabileceğini düşünüyor. Teknik olarak “Şu hapisten bir çıkayım, tekrar bu işlere bulaşmayacağım” ya da “Hoca not verir de bu sınavdan geçersem söz bir garibana yiyecek ısmarlayacağım” demekten değişik bir şey yapmıyor kısaca.

Bir başka pazarlık ise Hex’in haricinde bulunan kişilerle yapmış olduğu konuşmada içeriyor. Wanda, dış dünya ile de birbirlerine dokunmamak suretiyle antak kalma yoluna gitmeye çalışıyor. Zira elindekileri bu pazarlıkla koruyabilmeyi istiyor.

Aşama 4: Depresyon

Bu aşamaya dizide daha yeni yeni geçiş yapıyoruz. Oldukça sıkıntılı olan bu evrede genel anlamda ruhsal sertlik ve çevrenin desteği mühim rol oynar. Wanda şu anda bu aşamada Pietro’nun desteğini görse de aynı şey kocası ile olan ilişkisi için pek de söz mevzusu değil. 

Gene de depresyonun emarelerini şu anda karakterin üstünde görebilmek mümkün. Karar almada yaşamış olduğu güçlükler, verdiği ani ve büyük tepkiler, devamlı olarak gerilmiş hissetmesi benzer biçimde noktalar, önümüzdeki bölümlerde Wanda’nın depresyonunu tetikleyecek ve karakteri daha da gerilmiş hale getirecektir.

7. Bölüm sonrası ekleme: Bu bölümde reklamda Nexus adlı antidepresanı gördük. Marvel evreninde Nexus, değişik paralel evrenlerin kesiştiği, değişik evrenlere kapıların açıldığı bir merkez noktasıdır. Değişik evrenler için kapıların açılabildiği bir noktaya varmış olduk. Bu da dizinin ilerleyen bölümlerinde iyi mi değişik gerçeklikler içinde geçişler olabileceğini açıklayacaktır. 

Ek olarak bu bölümde öğrendiğimiz bir başka şey de Wanda’nın depresyonda olduğu ve yaşananlar için kendisini suçlamış olduğu idi. Gene de serinin temelinde yer edinen teoride beşinci adım olan kabullenmenin ilk adımlarını da görmüş olduk. Hem artık güçlerini kazanan Monica Rambeau’nun sözleri hem de Wanda’nın aslen başkasının tesiri altında bulunduğunu fark etmesi de süreci hızlandırdı.  

Aşama #5 Kabullenme:

Modelin beşinci aşaması ise kabullenmedir. Doğrusu bir noktada Wanda’nın geçmişi kabullenmesini ve Hex içinde mahsur kalmış kişilere özgürlüklerini geri vermesini göreceğiz. Öncesinde ise ortalık fazlaca kötü karışacak benzer biçimde duruyor. Ilk olarak dizinin bir noktada Doctor Strange In The Multiverse of Madness‘a bağlanacağını biliyoruz. Muhtemelen bu çoklu evrenlere bağlanma noktasında Wanda’nın fazlaca mühim görevi olacak. Gene de dizinin sonunda Wanda’yı şeytani fena olarak görmemek gerekiyor, aslen o da bu devasa oyundaki fazla süslü bir piyon olabilir. 

Dizinin sonunda Wanda, çizgi romanlarda olduğu benzer biçimde çocuklarını kaybetmesi durumunda tüm yaşamış olduğu aşamaları yine ve üst üste yaşamaya başladı. Bu da fazlaca daha büyük bir zihinsel yıkımla karşı karşıya kalacağımızı gösterdi, en sonunda da Wanda’yı ilk kez Scarlet Witch olarak gördük.

Bitirmeden ilkin Kendi kendine ikiz doğurmak mı? Bu iyi mi gerçekleşti ki?

Wanda’nın güçler çizgi roman dünyasınında da devamlı için münakaşa mevzusu olmuştur. Zira karakterin potansiyeli oldukça yüksek olarak gösterilse de kontrolü devamlı için elinde tutamadığı pek fazlaca kez vurgulanmaktadır. Çizgi romanlarda karakterin kendi evrenini oluşturup içine çekilmiş olduğu dünyaya döndüğümüzde, karşımıza iki garip nokta çıkıyor. Bunlardan ilki House of M (M Hanedanlığı) konusunda Wanda’nın güçlerinin bir kısmının direkt bir iblisten bilincinde olmadan ödünç alınmış olması. 

Bir öteki dikkat çekici nokta ise evlatlarının kökeni. Çizgi romanlarda bu çocuklar aslen Mephisto’nun ruhundan parçalarla ortaya çıkıyor. Dizide de buna üstü kapalı göndermeler bulunuyor. Pietro ufaklıklara “iblis tohumu” diyor, Agnes evlatları sakinleştirmek için bazı inançlarda Şeytan üstünde etkili olduğuna inanılan lavanta sıkıyor. Çizgi romanlarda bir noktada Mephisto, kendisinden türetilen evlatları tekrardan bünyesine kattığında Wanda da zihinsel olarak çöküyordu.

Artık Scarlet Witch de MCU evrenine katıldı, şimdi sırada Doctor Strange 2 var: